29 Mart 2012 Perşembe

Kazakistan


Evet sinirin kazak tarafinin acilmasi bekledikten sonra, islemleri de tamamlayip kazakistan tarafina gectim. Burada da yine 50kmlik bir insansizlastirilmis bolge var, ve ona baslamadan evvel alis veris edebileceginiz yagene ve cok ilginc “bakkal”dan bir seyler alip, etrafi tozutan ruzgarda bi koseye coktum baco.

Ic anadolu bozkir diye gecer, bu bozkirla step kelimeri de esdeger gibi kullanilir. Ben bozkiri sevmem baco hatta nefret ederim, -gordugum kadariyla- cunku ne udugu belirsiz, garip gurup ne dagi dag, ne ormani orman bir yerdir ic anadolu. Ote yandan bu daglari sevme isinin icinde de acaba sagini solunu acikta birakmama bir kendini garantiye alma, “acikta kalmama” cabasi olup olmadigini da dusunmustuk. Keza ic anadolunun bozkiri boyle bir aciklik sunmasa da, cunku dedikya o garip guruptur. Ama buralarda gorduki ki, bizim daglarda esasen duskunu oldugumuz seyin, ne "arkamizi saglama almalari" ne de oylece yerden dikilip yukselmeleri degil, tepelerine ciktigimizda, orada bulunarak bizden “caldiklari” seye karsilik, onu bize daha fazlasiyla sunmalari oldugunu anladik. Ve iste “bozkirda” olmayip da stepte olan da buna benzer bir seydi baco, o da engel olmuyordu. Ve ben de cocukca bir coskuyla “dortnala” surdum motorumu, tepelerden atlayarak, o’na dokunmak istercesine.



Ama sayili kilometer cabuk gecermis...

Ilk vardigim yerlesim ozen, toy’lar burada da cok sasali, kervana deve bile katmislar :)


evet baco her seyi atlayip, sonuca geciyorum. ozel durumlar nedeniyle.

"yol" dedik yol-a ciktik. bazen gun dogusundan bastisina bazen bir saat bilemedin 2 saat motor surduk. usuduk, ac kaldik, bazi gunler sadece sogan-ekmek-suyla karin doyurduk. bazen de onumuze guzel sulu yemekler geldi, biz dilememis olsak da ama bunlari yerken de "oh be dunya varmis" demedik. gelmedi boyle bir sey icimizden. neydi baco sogan-ekmekle etli pilavin tadini "ayni" yapan. artik "kaybedece bir seyimiz kalmamis"miydi umursamaz mi olmustuk ne yedigimizi. ayda sogan-ekmekle mutlu olabilecek "buyuk billurlara" sahip bir midemiz mi olmasiydi? hayir baco "yol" bize sulu yemegin yoklugundan oz-gurlesmeyi sunmus ve ogretmisti. yani onu boyle "lezzetli" kilan yanina katik ettigimiz ozgurlukmus. dolayisiyla onun tadini boyle bir sekilde aldiktan sonra artik ne yedigimizin bir onemi kalmamisti. hayatta kal ve saglikli ol yeter.

peki baco ozgurlugu boyle guzel kilan neydi?

basit bir cevabi vardi herhalde baco: sevmek.

bir insan bir seyi neden ve nasil sever?

bilmiyorum baco, belki ona tabiati soyler, belki de sevilecek seye bir isik vurur ve o karanlikta gorunur olur ve biz de ona vuruluruz. ve belki de ikisi bir arada. hatta oyle gorunuyor ki, bu ikisi birlikte olmasaydi, onu herkes gorur ve severdi.

o isik her hangi bir isik degildir baco, o yalnizca hakikate vurur, cunku o da ona "vurgun"dur.

ve onlarin bulusabilmesi icin, gunesin yukselmesi gerekir. bunun yolunu fahravan'da gostermisler: kaynagini yine ondan -gunes- kanatlarin -acik sozluluk- can'lanmasi.

peki nedir o kanatlara can verecek olan? "her seyin kaybedilmis olmasi mi" yada "buyuk billurlara sahip olunmasi mi"?

sevmek baco, inanc ve ask'la cunku herseye tadini ve tuzunu katan o'dur. dunyada nail, sahip ve ait olunabilecek daha kiymetli bir sey yoktur.

ama bu "siradan" bir sevgi mesaji degildir baco. cunku hakikatin ve ona tutkun isigin bulusmasindan dogmayan her sey yalan, habis ve yikicidir.

soyle bir aciklama yapmaya gerek var mi bilmiyorum ama baco onu da soyleyeyim:

-bir yuce askin yaraticinin oldugunu biliyor muyum?

hayir

-o'nun varolmadigini biliyor muyum?

hayir

-o'nun varligina inaniyor muyum?

hayir

-o'nun varolmadigina inaniyor muyum?

hayir


o halde ne yapiyorum: icsel olarak susuyorum.


o zaman soyle mi diyeceksin baco: vahiy de almadiysan nerden salliyorsun bunlari aga?

baco herkes bir ele-ocaga dogar, biz de galiba oyle bir ocaga dogduk ki, onun ne bir kapisi ne bir odasi ne de kapidan alinmadin mi girilecek bir bacasi vardir. az cok, ucundan kosesinden de olsa kabul olunanlar, oradan "hic bir sey" okumadan "cikarlar" cunku onlarin asil mukellefiyeti Dunya'yi okumaktir.

ben hayatta hic bir sey olamadim, hic bir seye tutunamadim baco. ne bilmemne universiteli, ne bilmemne ulkeli ne bilmemne meslekli, hatta motorcu bile olmadik galiba. o yuzden bu hayati ve yol-culugu benim iradem disinda bana verilen "tutturulan" bir seyle imzaliyorum:

"Ben" Can bilen.

evet baco gelelim daha az onemli gerceklere...

kazakistan, aktau'dayim. buraya geldigimde arka teker balon yapip sehrin merkezinde patladigi icin. en yakindaki uygun yer oldugunu dusundugum cami'ye gittim. bahcede bir gece kaldiktan sonra sabah gelen bir kazak -o'na muhterem diyecegiz- iyi bir musluman oldugu icin beni evine davet etti. ben de camasir yikamam gerektigi icin kabul ettim. daha once kaldigim plajin yoneticisi turk -o da o plajda uyudugumu sabah ogrendi, herhalde ona da izin vermezdi- camasir makinamiz yok demisti saolsun. her neyse bu elemanla gittim. ev 4 kisi ve kedilerin yasadigi bir evdi. eleman sana para vereyim dedi, yok dedim sagol ama tekerlege ihtiyacim var. pazardaki kazak rus mali lastik icin 10.0000 tenge 70$ istemisti. bir de baska bir pazarda rus vardi, o da 7000 tenge demisti. ikisini de soyledim buna o da gitti kazaktan aldi. ben her gun 500$ kazaniyorum diyerek gezinen bir arkadasti bu. "onemli degil can" dedi. ben bunlarda bir sure kaldiktan sonra -ki bu arkadas benim migrasyon polisine verdigim pasaportumu islemleri tamamlandiktan sonra bana getiren kisidir, ve orda kalmamin sebebi de vuracaklari bir muhurdu-. yarim adadaki turumu attim. bu arada hem stepte uyuma hem de hayatimda gordugum en etkileyici dini yapiyi gorme imkanina sahip oldum. ondan sonra da stepin dogu tarafindaki yine ilginc bir yere gidecektim. bunun icin tekrar aktau'ya dondum. islak ve usumus oldugum icinde onlarin tekrar gel teklifini degerlendirmekte bir mahsur gormedim. buradaki kalisim da yine biraz uzadi, o ara yine bu arkadas benden pasaportumu istedi. suresini uzattirmak icin. 1 aydan sonra giris cikis yapmaniz lazim yada M.P'de uzatiyorlar. ben dedim yarin baku'ye ucacagim, motoru orda birakip, yaya olarak tr'ye gelip geri donecektim. yok dedi bu ver ver, eh ben de gecen sefer de passportu MP'den alan o oldugu icin verdim. bu bi gitti bir iki gun. dedim Muhterem nerde benim passport, 3 gun sonra dedi, ve bir muddet boyle devam etti. yarin. iki gun sonra vb. sonra ogrendim ki MP sadece 3 gun uzatma yapabiliyor. bu her gun soyle yapacaz boyle yapacaz diyerek oyalamaya devam etti. ben de artik onumuz "belli" oldugundan raporu tekrar guncellemeye basladim. bu arada MT'deki bir topige sakayla da karisik "Kuresel guclerin oyununa geldik" yazdiktan sonra bu arkadas bir 6-7 gun kayboldu geldikten sonra da bir daha o evde uyumadi.

simdiki durum nedir?

o evden bir baskasina tasindik diger iki arkadasla birlikte.

dun ve onceki gun finali yazmaya baslamistim. -deftere-

bu arkaslardan bir tanesi bana deftere yazdigim sekilde hitab etti?

ikisi de ne benim yazimi ne de turkce okuyabilir.

dun evden cikarlarken, her katta bulunan ana kapiyi acmak icin kullanilan, zimbirtiyi da yanina almis bu -normalde evde birakilir- evin anahtari olsa da ana kapiyi acamadigin icin disarda kalirsin, eve de su, biskuvu ve sigara yiginagi yapmis benim icin, normalde iyi bir cocuktur bu "iason". ama onun bilmedigi sey, yazdigim defterin bitmek uzere olduguydu, daha dogrusu dikkat etmedigi ve belkide baskalarinin dikkat ettigi. ben de kagit almak icin, ana kapiya ayakkabi sIkistirip bakkala inip dondum. ayakkabi kenara atilmis ve kapi kapanmis. bu yani kapiyi benim yaptigim sekilde acik birakmak herkesin yaptigi bir sey yani anormal bir durum yok. ama birisi onu kapatmisti bu sefer. tekrar asagi inip buna -iason- telefon ettim, 30dk sonra oradayim dedi. gittim beklemeye basladim. bir 40dk falan beklemisimdir. o sirada yukardan bir ayak sesi duydum. yaklasti ve durdu. ben de volta atiyordum. orada biraz daha durduktan sonra onumdeki ikinci merdivenlerden -sokaga inen, ben asansorlerin onunde duruyordum- sokaga indim. ve ruzgar almayan bir kosede sigara yaktim. bir bes dk gecti. ayni ayak sesleri -kaydira kaydira- iniyor. sokaga cikti ve beni -yan duruyorum- gormesiyle birlikte tekrar asansorlerin oraya kacti. -o tarafda da sokaga cikan bir baska cikis var- ben de ciktim baktim kim bu benden kacan diye. Muhterem'di. muhterem bu ikinci evde toplamda 2 saat falan durmustur. 2 kere geldi gunduzleri. ama bu sefer neredeyse bir saat kalip bana da gorunmemeye calisarak kacmaya calismisti.

calinan metinleri yayinlamadim. orada cocukluk anilarim, turkiye, tabiyatimiza dair yolun bize sunduklari vardi. tabi o metinde muhteremle de ilgili bir sey daha vardi, ote taraftan o da ne yazimi ne de turkce okuyabilir.

finali ve bunlari disarda yazdim. gece baska yerde uyudum. pasaportum yok ve disardayim daa bunlari yazdiktan sonra esyalari almama da izin vermezler herhalde

jolunuz bol olsun arkadaslar.

en son develi toyda kalmistim.

markete bir seyler almaya girdim ama, sadece turkmen manatim var. bir de 2-3 dolar. bakkal hicbirisini kabul etmedi. sonra disarda etrafimda dolusanlardan birisi dolarlari takasladi.

uyuyacak yeri biraz zorlanarak da olsa buldum.

bulundugum bolge mangustau ozel bir bozkir farkli bir tat ve doku gocebe donemde islamin yayginlasimasiyla birlikte ibadet icin kayalari oyarak yer alti ve ustu mescitleri yapmis buranin gocebeleri. bunlari birbirine baglayarak dolanmak niyetindeyim.

evvela beket ata'ya gideyim dedim. ozenden cikarken aksam olmustu oylesine surerken baska bir motorcuyla karsilastik. motorumun burnu batiyi gosteriyordu.

cat pat konustuk. o da cadir kurarak geziyormus. haritada bir yer gosterdi. nasil guzel mi dedim? bilmiyorum dedi.

e dedim gidelim. "oylesicene"

gece oldu denisik denisik yerlerden gectik.

bulutlarin arasinda dolunay vardi.

sik sik durup kayboldugumuz icin o gps ve haritayi tekrar tekrar kontrol ediyordu.

toprak bolumde de bolca kaybolduk.

sonunda evet dedi iste burasi,

yamactan asagi inerken o onde ben arkada kuma gomulduk, ustune ben bir de devrildim

denize yakalstikca kum yerini uzerinden deniz cekilmis uzun kayaliklara birakti.

kaski cikarip bir nefes aldim.

cadirlari kurup uyuduk.

yan tarafta birileri vardi bizden baska vardi ve abi ziyarete geldi. o arda kahvaltiya da davet etmis.

gittik taze vurulmus baliklarla yapilmis bir yemek yedik, . sonra aleksey vladislav'in dalis takimlariyla suya girip cimdi. bana da teklif ettiler ama ben dedim yoğ, ben corumluyum, sağlamcıyım atlamam oyle yenı herseye

oglene kadar gectı oyle zaman. tam yola cıkacaz, benim aku bitmis, minibusten sarz ettik. bi de onun icin oturduk bi muddet. neyse sonunda yoldayiz.

eski sovyet ulkelerinde gordugum bir baska seyle tekrar karsilastim. birbiriyle bes dakikadir konusmakta olan insanlarin birbirlerine karsi yabanciymis gibi durmamalari. dost da degiller ama yabanci da.

bunu ilk gordugumde de cok sasirmistim. turklerse ya cok "dostturlar" yada cok "yabanci".

neyse bu arada verdigimiz bir molada on farin kapali olmasina ragmen yandigini fark ettim demek aku bundan bitmis bu sefer.

leksey toprakta iyi yardiriyor -aslinda benim icin yavas gidiyo- galiba benimde dorpak kifayetlerim bu vesileyle biraz gelismistir.

turkmenistanda arka janti iki yerinden egmis, arka lastiginde kalbini kirmistik. lastik tuplu ama 5 km de bir inmeye basladi hava basip devam, kaplicaya gittik.

tekrar aktau'ya dogru yola ciktik ama inip duruyor. leksey balikci abiyi arayip aksam misafirlik talebinde bulundu. garajda arka tekeri sokup duzelttik, dis lastigi icten elli yerinden yamadilar. vladislav lastigin halini begenmedi lastik buldu bi yerlerden ama 19` ural icin. lastigi tekrar yerine takip. dus faslina geciyorduk ki bu dus benim bioldigim duslardan degilmis baco. rus banyosu deniyor buna. once 100 derece -termometrenin yalancisiyim- bi odaya girip terliyosun hayvan kibin. sonrada kaynar suyun icinden cikmis ot demetiyle kendini dovuyosun. sauna da boyle bir sey herhalde. ama ben fazla dayanamadim. ters corumluya boyle seyler.

ve sasirtan bir baska seyde baligin pisirilme ve pisirilmeme sekilleriydi. hani ne pismis be cig diyebilecegimiz balik tuketim formatlari var. baska cesitlerine daha sonra da tanik olacagiz.

zabaana yola ciktik. aktau vardik iste para bozduracak yer arama. turkmen manatini hic bir yerin bozmadigini aci bir sekilde ogrenme. lekseyin, hayin suratli arkadaslariyla bulusma.

valya'nin bitmek tukenmek bilmeyen yardim etme istegi.

yabancilar polisi gunleri ve "ilik plaj" aksamlari -boyle bir yerde uyudum 2-3 gun, "bad lands".

aktau'ya indigimde yarilan arka teker ve mescit

"good muslims"

bremen mizikacilariyla gecen gunler. bir turuk, bir kazak iki cecen bir rus.

o gunlerden muhteremin davetlisi olarak istirak ettigimiz eylencelik gecesi, dram tiyatrosundaydi, ve ben de en daramatik yuzlerin altinda poz verdim:


kazakcayi ne ben ne de obur ev ahalisi cok anlamiyordu, ayrica espiri anlayislari da kendilerine ozgu. herkes sIkildi ve neyse iste ilk firsatta muhtereme hadi biz kaciyoz dedik. ama bu boyle bir kirilmis gibi geldi bana. disari ciktik.


dedim ben donucem, az bi sey kalmistir zaten, oburleri dedi: "muhterem o, ona bi sey olmaz" ben yine de dondum bir tanesi de benimle birlikte geldi digerleri gitti.

program bitince de muhterem bizi terk etti. kendini terk edeni o iki kere terk ediyordu galiba. biz de oburuyle dolandik sokaklarda.


2 yorum:

  1. harika bir gezi blogu buldum bu arada, baya işe yarar bilgiler var. Görmek isteyen varsa adresini yazıyorum : tatilzz.com

    YanıtlaSil